“Vişne Bahçem” Hazal Kılınç’tan Sessizliğin Gürültülü Çığlığı
Hazal Kılınç, “Vişne Bahçem” romanında sessizliğin bile güçlü bir çığlığa dönüşebileceğini kanıtlıyor. Ana karakter Feraye, annesinin baskıcı otoritesiyle geçen çocukluğundan sonra, kendi alanını yaratmak için sıra dışı bir yol bulur: Odasını vişne fidanlarıyla doldurmak.
Bu eylem, annesinin alerjisi nedeniyle güçlü bir direniş biçimine dönüşür. Feraye’nin odası, onun için yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda özgürlüğün ve isyanın sembolüdür. Her vişne yaprağı, annesinin otoritesine karşı örülen görünmez bir duvarı temsil eder. Sessizlik içinde yaşanan bu direniş, aslında en yüksek sesli isyanlardan bile daha etkili bir çığlıktır.
Roman, yalnızca aile baskısını değil, aşkın yanlış yüzünü de ele alır. Feraye’nin yaşça büyük bir adamla kurduğu ilişki, başta bir çıkış gibi görünürken, kısa sürede yeni bir esarete dönüşür. Aile baskısından kaçmaya çalışan Feraye, başka zincirlerle karşı karşıya kalır. Hazal Kılınç, bu noktada özgürlüğün bedelini ve yanlış seçimlerin bireyi nasıl esir edebileceğini sorgulatır.
“Vişne Bahçem”, bir kadının sessiz mücadelesini anlatırken, aynı zamanda okuyucuyu derin bir psikolojik yolculuğa çıkarır. Feraye’nin yaşadığı sancılar, her bireyin hayatında karşılaşabileceği içsel çatışmaların sembolü haline gelir. Hazal Kılınç, karakterin dönüşümünü öyle samimi işler ki, okuyucu onun yanında yürüyormuş gibi hisseder.
Sonunda, Feraye’nin vişne bahçesi yalnızca bir direniş alanı değil, özgürlüğe atılan ilk adım olur. “Vişne Bahçem”, sessizliğin de bir isyan biçimi olabileceğini göstererek, okuyucunun kalbine dokunan unutulmaz bir eser olarak öne çıkar.