Arzu Candan Sürmen: Kelimelerle Dans Eden Kadın

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerle Dans Eden Kadın

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerle Dans Eden Kadın
A+
A-

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerle Dans Eden Kadın

22 Ocak 1991 sabahı, İstanbul yeni uyanmış, kahvesini yudumlayan bir şehir gibiydi. Gökyüzü yumuşak bir griye bürünmüş, Boğaz’dan geçen serin rüzgâr sanki bir hikâyenin giriş cümlesini fısıldıyordu. O sabah, Arzu Candan Sürmen dünyaya geldi — kalemini henüz tutmadan kelimelere âşık olacak bir ruhla.

Çocukluğunda oyuncak bebeklerle konuşmaz, onlara mektuplar yazardı. Uyumayan bir bebeğin nedenini uzun uzun anlatır, ağlayan oyuncakların dramını satırlara dökerdi. Kısacası, daha o yaşta duygularını kâğıda dökmenin büyüsünü keşfetmişti.

İlkokul yıllarında yazdığı kompozisyonlar hep aynı notla dönüyordu: “Arzu, biraz kısa yaz kızım.”
Ama o hiçbir zaman kısa yazamadı. Çünkü Arzu, kelimeleri sadece seçmiyor, onlara hayat veriyordu. Yazmak, onun için nefes almak gibiydi; satır aralarına kendi kalp atışını bırakıyordu.

Zamanla yolu Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne düştü. O bina, onun için bir okuldan öte bir yazı laboratuvarına dönüştü. Mürekkep kokan masalarda, sabırla kelimeleri eğip bükmeyi öğrendi. “Doğru kelimeyi bul” diyen hocalarına karşı, “Yanlış kelimeler de bazen daha doğru şeyler anlatır” diyerek direndi. Orada fark etti ki yazmak, duygudan çok bir sabır işi; tıpkı aşkla yapılan bir sanat gibi.

Ama Arzu, kelimelerle yetinmedi. Onların sesini de duymak istedi. Müzikle tanıştığında, cümleler notalara dönüştü. “Kime Anlatayım” şarkısında bir sitemi melodilere gizledi; *“Sensiz Gecelerin Şarkısı”*nda ise arabesk bir hüzünle ruhunu dinlendirdi. Kelimeler susunca, notalar konuştu. Yazı ve müzik, onun içinde birbirini tamamlayan iki nefes oldu.

Bugün biri ona “Neden yazıyorsun?” diye sorsa, vereceği cevap basit ama derin olurdu:
“Çünkü konuşmak bazen yetmez.”
Bazı duygular sadece yazılınca tamamlanır. Arzu için yazmak, kalbin dilini insan diline çevirmek gibidir. Her cümle, bir ruh tercümesi; her kelime, bir duygunun izi.

Yazarken ritüelleri vardır. Kahvesi her zaman sol tarafta olur — sağda olursa kelimeler küser. Kalemi eline aldığında üç kez çevirir; uğur getirir. İlhamın nerede geleceği belli olmaz; bazen markette, bazen bir vapurda not defterini çıkarır ve yazar. Karakterleriyle tartıştığı bile olur; biri gitmek ister, diğeri kalır. “Yazmak bir ilişki gibidir” der — bazen kavga, bazen tutku ama her zaman ihtiyaç.

Eserleri, hayatın farklı dönemlerinden geçen duyguların portresi gibidir. Uğultulu Hayallerin Peşindeki Çocuk büyümeyen yanının bir yansıması. İmkânsız Aşk, kalbin akılla giriştiği o zamansız mücadelenin hikâyesi. Düşünüyorum O Halde Yanlış Anladım ise mizahla felsefenin aynı masada kahkaha attığı bir kitap. Arzu’ya göre insan, gülmeden düşünemez. Çünkü mizah, felsefenin kahkahasıdır.

Okurları onu kimi zaman fazla duygusal, kimi zaman fazla özgür bulur. Ama Arzu Candan Sürmen hiçbir kalıba sığmaz; o, kelimelerin nabzını tutan bir yazar. Yazarken süslemeye ihtiyaç duymaz, çünkü duygunun kendisi zaten süstür. Onun için yazmak terapi değil, tanışmadır — kendini, dünyayı ve zamanı yeniden tanımak.

Geleceğe gelince… Henüz mürekkebi kurumadı. Yeni kitaplar, yeni şarkılar, belki de “Yazarın Defteri” adını taşıyan bir albüm onu bekliyor. Belki bir yazı atölyesi kuracak, belki sessizce bir defterin köşesinde yeni bir hikâyeye başlayacak. Ama bir şey kesin: Arzu Candan Sürmen, yazmayı asla bırakmayacak.

Hayat kısa ama kelimeler uzun.
Ve Arzu, hâlâ cümlelerle tartışmayı, noktalardan kaçmayı, virgüllerde dinlenmeyi seviyor.
Çünkü onun için yazmak bir iş değil; kendine yazılmış, henüz postaya verilmemiş bir mektup.
Ve o mektubun sonuna ekleyecek çok cümlesi var.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.